Evet, gönül insanı, dava insanı, vakıf insanı... Çok daha fazlasını arkası arkasına sıralayabileceğim ağabeyim, Mithat Sevin...
Ardından çokça yaşlı göz, buruk kalp, hüzün dolu bakış bıraktın bırakmasına da hepsinin hayır duasını da yanında götürdün Rabbim’in izniyle.
Herkesin sende bir şeyler bulabildiğine eminim. Çünkü sende yeniden dirilmek isteyene kor, yüreklenmek isteyene cesaret, “Elif”i anlamak isteyene duruş, destek/merhamet isteyene şefkat, göl kenarında durağanlaşmış yüreklere coşkun nehirler vardı; bütün bunların yanında ise vakar ve vefanın buluştuğu bir yüreğinin oluşuna hep şahittim...
Kaç defa dokundum tuşlara, kaç kere yazdım sildim, kaç kere kelimeler içerisinde ifade tutukluğu yaşadım bilmiyorum. Gene bu duygular içerisinde şu buruk gönlümde bıraktığın izleri biraz olsun yazıya dökebilirsem ne mutlu.
Antep’e gelir gelmez yanında almıştım soluğu. O ilk görüştüğümüz gün dün gibi aklımda... Sendikaya girdim, selam verdim ve senin yanındaydım. Kapın herkese öyle açıktı ki sanki enaniyet o kata hiç uğramamıştı. Sıkıntılı olduğumuz o anda bile öyle ilgiliydin ki kalbimize bir ferahlık gelmişti. Senin bu yönünün aslında her kardeşimize yaklaşım biçimin olduğunu görünce seni bir başka sevmiştik. O günden sonra Ankara’ya sen gidene kadar gece gündüz beraber olmaktan ayrı bir onur, ayrı bir zevk, ayrı bir heyecan duydum hep. Sanki dünyanın tüm lüzumsuz işlerinden hakikatli dava uğraşlarına beni her daim çağıran bir sestin kulaklarımda, ruhumda...
Seninle yeniden dirilmiştim adeta. Dünyaya bakışımızı, bilincimizi, sevdamızı sen toplamıştın yeniden. Haksızlıklara karşı dik durmayı, mazlumun her daim yanında olmayı, her eylemde tek yürek atmayı öğretmiştin bizlere. Eylem demişken, vefatından iki gün sonra rüyamda gene en önde, gene öncüydün ve o Kafkas kartalı kararlı bakışın vardı çehrende, kaşlarını çatarak kararlıca hızlı hızlı yürüyordun önümde tıpkı eylemlere çıkışımız gibi... Rabbim seni sırat köprüsünden de şimşek hızıyla geçenlerden eylesin ve ardından bizleri.
Bir gün beni çağırdın ve kabına sığmayan kalbime seslenerek bir sivil toplum kuruluşunu Antep’te kurma görevi verdin. Tereddüt etmedim, çünkü önce Allah sonra sen vardın. Elhamdülillah, sayende ne sivil toplum kuruluşları kuruldu ve topluma hizmet etti...
Sonra senin de yeni oluşacak Ali Yalçın başkanın ekibinde olduğunu öğrendik. Bu, ardından bizlerde hem gurur hem de gidişinle oluşacak hüznü bıraktı. Ve sen Antep’ten Ankara’ya gittin. Gidişinle mahzun kaldı adeta koca şehir. Ama bıraktığın mirasa sahip çıkacak yiğitler yetiştirmiştin bir kere. İşte bu senin ebediyen sancağın düşmemesi için en önemli gayretindi bence. Bir süre sonra ardından beni de kader getirdi Ankara’ya bir şekilde. Senin burada oluşun benim için büyük bir dayanak, destek, tutunacak bir daldı her daim. En azından ayda bir de olsa içimizi döküyor, dertleşiyorduk, sen ne güzel bir sırdaştın.
Her işinde olduğu gibiydi sarılışın da davana, Hak’ka, İslam’a olan samimiyetin gibiydi...
Sonra bir gidişle gittin. O kadar büyük bir boşluk bıraktın ki ardında belki bunu sen bile tahmin edemezdin ve bu kez biraz daha uzağa gittin içimizde kırıklar, gözümüzde yaşlar, dilimizde dualar kaldı.
Senden çok şey öğrendik. Rabbim, bize öğrettiklerini biz Allah rızası için uygularken senin de amel defterini açık eylesin. Şimdi bize düşen de dualarımızda ve yapacağımız hayırlı işlerde seni her daim yaşatmak olacak inşallah. LİVÂÜ’L-HAMD sancağı altında buluşmak duası ile benim büyük başkanım...
1 | Bir dava insanını ebediyete uğurlarken gönlümde bıraktıkları |