Genel Yetkili Sendika

İnsan haklarının yalanı değil, alanı artsın

İnsan hakları, ırkına, rengine, diline bakmaksızın bütün insanların doğuştan sahip oldukları değer, onur ve haysiyete uygun davranma kabulünü ifade etmektedir. Temiz bir çevrede yaşamaktan seyahate, fikir, inanç ve teşebbüs hürriyetine kadar oldukça geniş bir kategori içinde ayrılmaz, devredilmez, ertelenmez olan bu haklar, bütünsel anlayış ve uygulama ile anlamlıdır, anlamlı olmuştur. Temel hak ve özgürlükler, bütün insanlığın üzerinde mutabık kaldığı ortak medeniyet değerleridir.

İnsan ilişkilerini hak ve hukuk hassasiyetiyle düzenleyen toplum medeni bir toplumdur. Medeniyeti, insan varoluşunun zemini sayanlar, hak ve hukuka riayet etmelidir, etmek zorundadır. 75 yıldır, dünya barışını sağlamak için ülkelerin kabul ettiği temel haklar beyannamesi, ne yazık ki haksızlıkları önlemede yeterli olamamıştır. Politik ve askeri destek bulan zorbalar, katliamlara varan ihlallerini sınırsızca, sorumsuzca sürdürebilmişlerdir, sürdürüyorlar. İnsan ve medeniyet değerlerinden yana nasipsiz olan kişi, kurum ve yapılar, şahsi, siyasi veya ideolojik amaçlarına ulaşmak için baskı ve şiddete başvurmaktan çekinmezler, çekinmiyorlar.

İnsana ve haklara saygıyı ‘değer’ saymayanların ne korkunç canavarlıklara yol açtığını son olarak Gazze’de Filistinlilere uygulanan soykırımda gördük, görüyoruz. Baştan sona ölüm kampına dönüştürülen Gazze’de insanlık, insanlık değeri ve vicdanı öldürülmektedir. İsrail ve siyonistlerin öldürmeye hakları var ama başkasının, özellikle Filistinlilerin yaşamaya bile hakları yok sayılmaktadır. İradesi azgın bir azınlık tarafından tutsak edilmiş dünyanın, yaşanan mezalimi durduracak bir çözüm bulamaması kelimenin en hafif anlamıyla aşağılık bir sefillik, sefil bir acizliktir.

Açık bir soykırım karşısında sessiz, seyirci kalan batılı devletlerin insan hakları söylemlerinin samimiyetsiz, aşağılık bir yalandan ibaret olduğu bir kez daha anlaşılmıştır. Esasen bu güçler siyasal iktidarlarını öteden beri soykırım ve katliamlar üzerine inşa etmişlerdir. Batının, hakkı sadece kendisine ait gören, ötekini insan bile saymayan hastalıklı hezeyanı, artık sözde ve sahte olduğuna şüphe kalmayan insan hakları kurumlarını, kurallarını işlevsiz kılmıştır. İster fert ister toplum olsun kendi kabul ve tanımına uymayan insanları yok sayan, dışlayan, küçümseyen, sömüren paradigmaları çökmüştür.

Gazze’de, dünyanın gözü önünde kahir ekseriyeti çocuk, kadın ve hasta olan 16 binden fazla insanın hunharca, vahşice katledilmesi, yaşamak ve var olmak gibi en temel hakkın bile ne ölçüde ağır bir saldırı altında olduğunu, olabileceğini göstermiştir. İnsan hakları gününde dünya eşi görülmedik vahşetle insan haksızlıklarına sahne olmaktadır. Vahşetin kesin bir savaş ve insanlık suçu olduğu iddiası karşılıksız bir talep olarak kalmakta, yetmezmiş gibi katliamın eli kanlı failleri adeta taltif edilmektedir. Katliama Birleşmiş Milletler (BM) gibi, kuruluş amaç ve felsefesi insan haklarını ve barışı temin etmek olan bir kuruluşun engel olamamasının yanı sıra, başta ABD olmak üzere birçok batılı devlet yöneticisinin, eli kanlı katillere arka çıkması, modern Batı uygarlığının çöküşü ve sefaleti adına dehşet vericidir. BM’nin dünya barışını ve insan haklarını koruyup gözetecek iradesi de gücü de kalmamıştır.

İnsanlık, dili, dini, rengi, iklimi ne olursa olsun, yaradılışına hürmetle, kendi varlığını temin ve tahkim etmede kararlı olacaksa, öteki üzerinde tahakküm kurmayı varoluş anlamı ve ilkesi hâline getiren ihlaller engellenmelidir. Bütün engelleme ve karartmalara rağmen vicdanlı insanların dünyanın bütün başkentlerinde meydanlara çıkarak siyonist işgale, zulüm ve katliama karşı Filistin’den, hak ve özgürlükten, barıştan yana boykot ve protesto gösterileri yapması, insanlığın geleceği adına umutlanmamıza yol açmıştır.

Haksızlıkların kol gezdiği bir dünyada ve coğrafyada yaşadığımız sürecin ağır hüznü karşısında İnsan Hakları Günü’nden bahsetmek bize zül geliyor. Ancak kasıt ve ihlaller sebebiyle tarih boyunca yaşanan acı ve ızdıraplar, insan haklarını hayata geçirmenin zaruretini ortaya koymuştur. Her şeyden önce yaratana hürmeten hiç kimseyi ötekileştirmeden bütün insanları aziz bilen anlayışla insan haklarının tam ve kâmil manada uygulandığı bir dünyanın olmasını temenni ediyor, bunun için çalışıyoruz.