Eğitim-Bir-Sen olarak, bilgi temelli toplumun ve yükseköğretim sistemini izlemenin öneminin farkındayız ve bu amaçla her yıl yükseköğretim sistemini incelemekte ve analiz etmekteyiz. İlkini 2017 yılında hazırladığımız Yükseköğretime Bakış serisinin yedincisi olan Yükseköğretime Bakış 2023: İzleme ve Değerlendirme Raporu ile hem Türkiye’deki güncel yükseköğretim sistemini hem de dünya örneklerini inceleyerek karşılaştırmalı analizlerde bulunmaya devam ediyoruz.
Yükseköğretimde yaşanan değişim, süreçler ve sonuçların analizleri detaylı bir şekilde yapılırken, Yükseköğretime Bakış: 2023 İzleme ve Değerlendirme Raporu’nda hem güncel veriler kullanılmakta hem de yükseköğretim süreçleri kapsamlı ve detaylı olarak analiz edilmektedir.
Raporumuz, ‘yükseköğretime geçiş, yükseköğretime erişim ve katılım, eğitimin çıktıları, öğretim elemanları, eğitim ortamları, yükseköğretimin finansmanı ile üniversitelerin akademik ve yenilikçilik performansı’ bölümlerinden oluşmaktadır.
Arz ve talep arasındaki makas daha da açılarak devam etmektedir
2014 ile 2016 yılları arasında ortaöğretim son sınıfta üniversite giriş sınavına başvuran her iki öğrenciden biri bir yükseköğretim programına yerleşirken, bu oranın 2021 yılına kadar düşme eğiliminde olup her dört kişiden biri yerleşmiştir. 2022 ve 2023 yıllarında ise bu oran artmış ve ortaöğretim son sınıfta üniversite giriş sınavına başvuranların 2022 yılında yüzde 31,8’i, 2023 yılında ise yüzde 36’sı bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Geçen yıla ve ondan önceki yıla oranla 2023 yılında lisans ve ön lisans düzeyinde yerleşen lise son sınıf düzeyindeki öğrencilerin oranında gözle görülür bir artış olsa da 2016 ve öncesine göre oldukça düşüktür.
2023 yılında ÖSYS’ye başvuran aday sayısı geçen yıla göre 290 bin artış göstererek 3 milyon 527 bin 443’e yükselmiş, yerleşen aday sayısı ise 1 milyon 63 bin 807 olmuştur. Son 10 yılda yerleşen aday sayısı yüzde 16 artarken, başvuran sayısı yüzde 83 artmıştır. Mevcut kontenjanların başvuran aday sayısındaki artışa oranla fazla artırılmadığı görülürken, arz-talep arasındaki makas, 2022 ve 2023 yıllarında daha da açılarak devam etmektedir.
Bu yıl ilk defa tercih kılavuzunda depremzede öğrencilere, gazi ve şehit yakınlarına ve 34 yaş üzeri kadınlara yönelik özel bir kontenjan tanımlanmıştır. Buna göre şehit ve gazi yakınlarına vakıf yükseköğretim kurumlarında 2 bin 79’u lisans bin 695’i ön lisans olmak üzere toplamda 3 bin 774 kontenjan ayrılmıştır. 34 yaş üstü kadınlar için devlet yükseköğretim kurumlarında 8 bin 1’i lisans, 12 bin 841’i ön lisans olmak üzere toplamda 20 bin 842 kontenjan ayrılmıştır ve bu kontenjanların yüzde 77’si yüz yüzedir. Depremzede adaylar için devlet yükseköğretim kurumlarında 10 bin 955’i lisans, 10 bin 252’si ön lisans olmak üzere toplamda 20 bin 207; vakıf yükseköğretim kurumlarında bin 879’u lisans, bin 547’si ön lisans olmak üzere toplamda 3 bin 426; genel toplamda ise depremzede adaylara 23 bin 677 kontenjan ayrılmıştır.
İlk yerleştirme sürecinde ön lisans programlarına yerleşen her dört adaydan biri kayıt yaptırmamıştır
2023 yılında ilk yerleştirmede ön lisans düzeyinde boş kalan 4 bin 813 kontenjana kayıt yaptırmayanlar da eklenmiş ve ek yerleştirme sürecinde 108 bin 506 ön lisans kontenjanı ilan edilmiştir. Bu ilan edilen 108 bin 506 ön lisans kontenjanın 65 bin 759’u dolmuş ve 42 bin 742’si boş kalmıştır. Burada en dikkat çeken husus ilk yerleştirme sürecinde yerleşen yaklaşık 104 bin civarında adayın kayıt yaptırmamasıdır. Daha açık bir ifadeyle, ilk yerleştirme sürecinde ön lisans programlarına yerleşen her dört adaydan biri (yüzde 25) kayıt yaptırmamıştır. 2023 yılında ilk yerleştirmede lisans düzeyinde boş kalan 20 bin 574 kontenjana kayıt yaptırmayanlar da eklenmiş ve ek yerleştirme sürecinde toplam 55 bin 646 lisans kontenjanı açıklanmış ve bu kontenjanların 23 bin 523’ü dolmuş ve 32 bin 123’ü boş kalmıştır. Burada da yine dikkat çeken en önemli husus 2023 yılında ilk yerleştirmede yaklaşık 35 bin civarında adayın yerleştiği lisans programına kayıt yaptırmamasıdır.
Okullaşma oranı yüzde 46 olarak gerçekleşmiştir
2013 yılında kadın ve erkeklerin yükseköğretimde net okullaşma oranları arasındaki makas yüzde 2 puan iken, 2022/23 öğretim yılında bu makas en üst düzeye ulaşmış ve yüzde 10,1 puan olarak gerçekleşmiştir. 2022 yılında yükseköğretimde erkeklerde net okullaşma oranı yüzde 41,1, kadınlarda yüzde 51,2, toplamda ise yüzde 46 olarak gerçekleşmiştir. Dolayısıyla 2022/23 öğretim yılında 18-22 yaş grubundaki her iki kadından biri, her beş erkekten ise üçü yükseköğrenim almıştır.
Öğrenci sayısı 8 milyon 297 binden 6 milyon 950 bine gerilemiştir
2022/23 öğretim yılında öğrenci sayıları ön lisans düzeyinde 2 milyon 647 bin 54, lisans düzeyinde 3 milyon 754 bin 95, lisansüstü düzeyinde 548 bin 993 ve toplamda da 6 milyon 950 bin 142 olmuştur. Burada dikkat çeken husus, 2022/23 öğretim yılında bir önceki yıla göre öğrenci sayılarında ön lisans düzeyinde 600 bin ve lisans düzeyinde 825 bin düşüş söz konusu iken, lisansüstü düzeyinde 80 bin artış yaşanmış, dolayısıyla yükseköğretimdeki toplam öğrenci sayısı da 8 milyon 297 binden 6 milyon 950 bine gerilemiş ve 1 milyon 347 bin azalmıştır.
Eğitim ve istihdam dışında olanların oranı OECD ortalamasının iki katından fazladır
OECD ülkeleri ortalamasına göre 15-29 yaş arası ne eğitimde ne istihdamda olanların (NEET) oranı yüzde 12,6’dır. Türkiye’de 15-29 yaş arası ne eğitim ne istihdamda olanların oranı yüzde 27,9’dur. Türkiye bu oranıyla hem OECD ülkeleri ortalamasından yüksekte hem de OECD ülkeleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Başka bir ifadeyle, Türkiye’nin NEET oranı OECD ortalamasının yaklaşık iki katından daha fazladır.
2023 yılında 129 devlet ve 79 vakıf olmak üzere toplamda 208 yükseköğretim kurumu bulunmaktadır. Yükseköğretim kurumlarında öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı OECD ülkeleri ortalaması 17’dir. Yükseköğretimde öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı Kolombiya’da 28, İrlanda’da 23, Belçika ve Türkiye’de 22, İtalya’da 21, Meksika’da 20 olup OECD ortalamasının üstünde olan ülkelerdir.
Birinci dalgada kurulan üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen ortalama öğrenci sayısı 37 iken; ikinci dalgada bu öğrenci sayısı 45, üçüncü dalgada ise 38’dir. Burada dikkat edilmesi gereken husus birinci, ikinci ve üçüncü dalgada kurulan üniversitelerde öğretim üyesi başına düşen öğrenci sayılarında ciddi farklılaşmanın olmasıdır.
Öneriler
Arz ve talep dengesindeki uyumsuzluk kronik sorunlardan biridir
-Ortaöğretim son sınıfta üniversite giriş sınavına başvuran adayların yüzde 20,2’si bir lisans programına, yüzde 14,2’si bir ön lisans programına, yüzde 1,7’si bir açık öğretim programına yerleşmiş ve toplamda başvuran öğrencilerin yüzde 36’sı bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Bu durum yükseköğretim sistemi içerisinde arz ve talep dengesinde bir uyum sorununun söz konusu olduğunu ve Türkiye eğitim sisteminin de en kronik sorunlarından biri olduğunu gözler önüne sermektedir. Dolayısıyla yükseköğretim sistemine her yıl daha da artan taleple birlikte kontenjan artışına yönelik planlamalar yapılmalı ve uygulanmalıdır.
Baraj uygulamasının kalkması var olan kontenjan sorununu örtüyor
-İlk yerleştirme sürecinde ön lisans programlarına yerleşen her dört adaydan biri (yüzde 25) kayıt yaptırmamıştır. Dolayısıyla baraj uygulamasının kaldırılmasından kaynaklı olarak ilk yerleştirmede kontenjanlar dolmuş gibi görünse de, her dört adaydan birinin kayıt yaptırmaması ve ek yerleştirmeye ilişkin son beş yılda açıklanan kontenjanların da aynı seviyelerde olması; barajın kaldırılmasının ön lisans kontenjanlarının dolması üzerinde bir etkisinin olmadığıdır. Bu nedenle, yükseköğretimde oluşturulan ön lisans düzeyindeki kontenjanların arz ve talep dengesine, değişen iş gücü piyasası eğilimlerine ve ülkenin kalkınma hedeflerine yönelik analizlerin yapılması gerekmektedir.
-İlk yerleştirme süreci sonrasında lisans düzeyinde boş kalan kontenjan ve kayıt yaptırmayanların sayısı ile ek yerleştirme sonrası boş kalan kontenjan sayısı hâlâ çok yüksektir. Yükseköğretimde kaynakların daha verimli kullanılması adına lisans düzeyindeki kontenjanların arz ve talep dengesi, iş gücü piyasasının ihtiyaçları ve ülkenin kalkınma hedefleri de dikkate alınarak lisans kontenjanlarına ilişkin planlamalar buna göre yapılmalıdır.
-Lise son sınıf düzeyinde bulunan öğrencilerin üniversiteye giriş sınavına başvurup herhangi bir yükseköğretim programına girme oranları çok düşüktür. Sınava başvuran öğrencilerin yüzde 36’sı herhangi bir yükseköğretim programına yerleşmiştir. Mevcut verilere bakıldığında bu oranın son yedi yıldır yüzde 50’lerden yüzde 30’lar civarına düşmesi kaygı vericidir. Bu düşüşün nedenleri araştırılmalı ve bu nedenlere yönelik gerekli politika tedbirleri alınarak uygulamaya geçirilmelidir.
-Türkiye’nin yükseköğretime erişim oranı artmakta olup 18-22 yaş grubundaki her iki kadından biri ve her beş erkekten üçü yükseköğretimdedir. Yükseköğretim sisteminin daha kaliteli ve nitelikli büyüyebilmesi için yüz yüze öğretim programlarına yönelik planlamalar yapılmalı, tercih edilebilir yüz yüze öğretim programlarındaki kontenjanlar artırılmalıdır.
-Türkiye, 2015 yılından 2022 yılına 25-34 yaş arası yükseköğretim mezun oranını en fazla artıran ülke konumunda olmasına rağmen hâlâ bu yaş grubunda OECD ülkeleri ortalaması olan yüzde 47’nin altında bir yükseköğretim mezun oranına sahiptir. Türkiye’de yükseköğretim mezun sayısının artırılmasına yönelik yeni politikalar oluşturulmalı, uygulanmalı ve mevcut politikalar iyileştirilmelidir.
-Nitelikli ve eğitimli insan gücü, ülkelerin ekonomik ve sosyal durumları için çok önemlidir. Bu nedenle Türkiye’de yükseköğretim sistemi içerisinde lisansüstü eğitime yönelik teşvik edici ve destekleyici mekanizmalar oluşturulmalı, politikalar belirlenmeli ve uygulanmalıdır.
-Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olanlara yönelik gerekli analizler yapılmalı ve NEET oranını düşürecek politikalar geliştirilmelidir.
-Yükseköğretimde çeşitliliğin sağlanabilmesi ve araştırmanın aynı zamanda eğitimin kalitesinin artabilmesi için yurt dışı burs programlarının sayısının artırılması ve YÖK doktora burslarının kapasitesi ve verimliliğinin gözden geçirilmesi önem arz etmektedir.
Öğretim elemanı ihtiyacının karşılanmasına yönelik planlama yapılmalıdır
-Öğretim üyesi ve öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısına bakıldığında yükseköğretim kurumları içerisinde devlet ve vakıf yükseköğretim kurumlarında önemli ölçüde farklılaşmalar bulunmaktadır. Devlet ve vakıf üniversiteleri arasında öğretim üyesi/öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısında yaşanan aşırı farklılaşmanın temel nedeni öğretim elemanı ihtiyacıdır. Yıllardır var olan ve devam eden bu sorunun çözümüne yönelik politikalar belirlenmeli ve uygulanmalıdır.
-Hâlihazırdaki uygulamalar yeniden gözden geçirilirken 50/d kapsamında çalışan araştırma görevlilerinin doktora eğitimini tamamlamalarının ardından kadroya geçiş imkânı sağlayan uygulamaya devam edilmeli, kalıcı hâle getirilmelidir.
-Eğitim ve öğretim alanları sınıflamasına göre hem ön lisans hem de lisans düzeyinde öğretim üyesi ve öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayısı arasında büyük farklılaşmalar söz konusudur. Öğretim elemanı ihtiyacı belirlenmeli ve ihtiyacın giderilmesine yönelik planlamalar yapılmalıdır.
-KYK yurtlarına başvuran öğrenci sayısının her yıl artması göz önüne alınarak ihtiyaca yönelik yurtlar planlanmalı ve yapılmalıdır. Yapılacak yurtların arz ve talep dengesine bağlı olarak konumları ve kapasiteleri planlanmalıdır.
-Öğrenim kredisi alan öğrencilerin hayat pahalılığı da göz önünde bulundurularak, öğrenim kredisinin geri ödemesinde uygulanan mevcut politika gözden geçirilmeli, mezunları mağdur etmeyecek farklı geri ödeme mekanizmaları devreye alınmalıdır.
Rapora buradan ulaşabilirsiniz.