Genel Yetkili Sendika

‘Yeni Anayasa Sürecinde Imkânlar ve Riskler’ Masaya Yatirildi

Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ögretim Üyesi Doç. Dr. Osman Can, anayasa tartisilirken özgürlüklere sahici, dikkatli bir gözle bakilmasi gerektigini söyledi.

Subemiz, Anitta Otel’de, Osman Can’in konusmaci olarak katildigi “Yeni Anayasa Sürecinde Riskler ve Imkânlar” konulu bir konferans düzenledi.

Osman Can, anayasada Türkiye’nin laik, sosyal, insan haklarina saygili ve demokratik olarak ifade edildigini belirterek, “Ne laik ne demokratik ne de insan haklarina saygiliyiz. Hukuk düzeninin yüzde 60’i darbeler döneminde üretilen kararlardan olusuyor. Onun için hukuk devleti de degiliz. Bu kararlarla adalet dagitiyorsak, hukuk devleti oldugumuzu iddia etmenin anlami yok” dedi.

Anayasanin bir devlet teskilati oldugunu, yazili olsa da olmasa da, bir yerde devlet var oldugunda, orada anayasanin bulundugunu dile getiren Can, söyle konustu:

“Bir ülkenin nasil yönetildigini anlayabiliyorsaniz eger, o ülkede bir anayasa vardir. Bunun için yazili bir metin olmasina gerek yoktur. Devlet teskilati nasil ayakta durur? Devlet teskilati o ülkede bir karara dayanir veya dayatilan bir karar vardir. Anayasa kararsa eger, bu karari destekleyen ne varsa anayasadir. ‘Toplum nasil bir arada yasamak istiyor’ sorusuna, toplum belli bir cevap verdigi zaman o bir karardir. Kararin içerigini sözlesme ile dolduralim. Bu bir sözlesmedir. Sözlesme dediginiz sey anayasadir. Eger bu sözlesmeyi üretebiliyorsak, bu toplumda saglikli bir sekilde anayasa meydana gelir. Toplum sözlesmesini üretemiyorsak, karar dedigimiz sey dayatiliyor demektir. Anayasa dedigimiz sey, toplum sözlesmesi veya toplumda problemlerin olmadigi bir kararin alinip topluma dayatilmadigi, tam tersine toplumun karar verdigi, toplumun özgür karar iradesi üzerine anayasal ve devlet teskilatinin kuruldugu bir yapidir. Özgürlük denilen sey aslinda anayasanin kendisidir. Bir ülkede toplum nasil yasamak istiyorsa, o sekilde bir özgürlük rejimi ortaya çikar. Toplum kendi anayasasini yapiyorsa, kendi özgür idaresi ile karar vermis demektir.”


2010 yilinda yapilan referandumla Anayasa Mahkemesi’nin yapisindaki degisiklige de deginen Can, “Referandumda ne tartisildi? Anayasa Mahkemesi’nin yapisi. Anayasa Mahkemesi’ndeki insanlarin zihniyetini degistirmektense, Anayasa Mahkemesi’ndeki insanlarin beslenme kaynaklarini degistirelim. Anayasa Mahkemesi geçen seneye kadar nasil olusuyordu? Yargitay’dan, Danistay’dan üç isim geliyordu cumhurbaskaninin önüne. Cumhurbaskani da o isimlerden birisini atiyordu. Öyle bir sistem kurulmus ki, hepsi ayni mahallenin çocuklari. Bunlardan bir tanesi üyelige ataniyordu. Dünyada degisimler yasanmasina ragmen Anayasa Mahkemesi’nin yapisinda hiç degisiklik yasanmadi. Ondan sonra ne oldu? 2010’da referandumda bu sistem çöktü. Farkli mahallelerden çocuklar geldi. Önceki mahallenin yanina iki mahalle daha eklendi. Anayasada 15 mahalle vardir. 7-8 tanesi hala disarida. Su anki Anayasa Mahkemesi’nin yapisinin iyi oldugunu düsünmüyorum” seklinde konustu.

Sube Baskanimiz Mustafa Basbekleyen ise, anayasa çalismalarinin akamete ugramasini, ertelenmesini ve yavaslamasini istemediklerinin vurgulayarak, sürecin Türkiye için bir firsat oldugunu, anayasanin simdi degistirilmedigi takdirde bir daha degistirilemeyecegini dile getirdi. Basbekleyen, “Artik kaybedecek bir dakika vaktimiz olmadigi gibi, dökecek bir damla kanimiz da yoktur. Hemen simdi yeni, halkiyla, halkinin inanci, degerleri, kültürü ve tarihiyle barisik, insanini potansiyel suçlu görmeyen bir anayasa istiyoruz. Her türlü vesayetten, darbe ve muhtiralardan ülkeyi kurtaracak, demokrasi disi müdahalelere asla müsaade etmeyecek; halk iradesinin elini kolunu baglayan kurullarin dayatmalari ile degil, bizzat milletin kendi iradesinin yansiyacagi bir yönetimi gerçeklestirecek anayasa istiyoruz” diye konustu.