Genel Yetkili Sendika

Çanakkale’den Cumhuriyete

Şubemiz, Eğitimci-Yazar Ebubekir Aytekin’in konuşmacı olduğu “Çanakkale’den Cumhuriyete” konulu bir konferans düzenledi.

Osmanlı entelektüellerinin 1789 Fransız ihtilalinden fikirsel anlamda etkilendiklerini ifade eden Aytekin, “Bilhassa Fransa’da tahsil gören ve kendilerine sonradan ‘aydınlar’ tabiri yakıştırılan bu zevat, ihtilali hazırlayan sebepler arasında gösterilen kilisenin hegemonyasını baz alarak İslam’a karşı bir duruş sergilemeye başladılar.  1917 yılında Bolşevik ihtilalinin ve Marksizm’in de etkisiyle bu karşı oluşu düşmanlığa çevirdiler. Hıristiyanlığın köhnemiş ortaçağ zihniyeti ile İslam’ın evrenselliğini ve çağlarüstü sistemini bir tuttular. İslam’ı, terakkinin (ilerlemenin, yükselmenin) önünde en büyük engel olarak gördüler/gösterdiler. Böylece bu kişiler tek yönlü bir bakış açısıyla dini tahlil etmişlerdir. İslam’ı taassup olarak telakki eden bu zevat, dini yanlış anlamış veya öyle anlamakta ısrar ederek kendileri bir taassuba sürüklenmişlerdir” dedi.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar iş başına gelen hükümetlerin büyük bir çoğunluğunun iktidara sahip olamadığını belirten Aytekin, şunları söyledi: “Hükümetler, iktidarların emrinde ya da güdümünde icraat gösterebilmişlerdir. Bu güdümü kabul etmeyen ve içlerine sindireme­yenler ayakta duramamış, egemen güçler tara­fından silahlı ya da silahsız olarak darbe veya muhtıralarla alaşağı edilmiş, yerine daha gü­dümlü hükümetler getirilerek, demokrasi(!) kurtarılmıştır. Bu nedenle de halk, hükümet ve ikti­dar olamamaktadır. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, bir konuşmasında şu ifadeleri kullanmıştı: ‘Devletimizin temel ilkelerinden biri olan din ve devlet ayrılığı ilkesini yıkmaya yönelmiş akımlar, demokrasinin tersine işlemiş çarklarından yararlanmaktadırlar. Laik eğitim kurumlarının eğitimi ile sayıları gitgide artan dinsel eğitim kurumlarının öğretimi arasındaki çelişkenlik toplum yaşantısında, ulusal kültürde, insan düşüncesinde tehlikeli ilişkiler doğurmaktadır.’ Ecevit’in bu düşüncesi resmi ideolojinin düşüncesi ve bakış açısıdır. Bu anlayışla devletin egemen güçleri dini en büyük tehlike; dindarları en büyük düşman ve yok edilmesi gereken mahlûk olarak görüp ortalama her on yılda bir darbe yaparak demokrasiye ‘balans ayarı’ yapmışlardır. Bu durum, Deniz Baykal’ın şu sözleriyle ifadesini bulmuştur: ‘Türkiye’de kim hükümet olursa olsun CHP hep iktidar olmuştur, olacaktır. Çünkü CHP Atatürk’ün partisidir. Atatürk ilkeleri de ebediyen yaşayacaktır.’”

Cumhuriyetin oluşmasındaki temel felsefenin İttihat ve Terakkicilerin felsefesi olup Cumhuriyet Halk Fırkası’nın devlet yönetimindeki ideoloji ve felsefesiyle çok büyük benzerlik arz ettiğini dile getiren Aytekin, “Kurulduğundan beri CHP’lilerin dillerinden düşürmedikleri ‘İrtica’ kelimesinin mucidi de İttihat ve Terakkicilerdir. Kendilerine karşı gelen herkese bu damgayı yapıştırıyorlardı. Onlara göre dindar insanlar mürteci, din de irtica idi. Diğer bütün kavramları gibi bu kavramı da Fransızcadan tercüme ile taklit etmişlerdi” şeklinde konuştu.

Erzincanlı Mevlevi İbrahim Hakkı’nın 25 Kasım 1925 tarihinde ‘şapka devrimi’  dolayısıyla Ankara’nın dikkatini çektiğini ve İstiklal Mahkemesi’nde yargılandığını kaydeden Aytekin, şöyle konuştu: “1926 yılında Erzincan’a gelen İstiklâl Mahkemesi heyeti, Anka­ra’dan aldığı emirle onu idamla yargılamıştır. Ancak kendisini o tarihte Erzincan’da bulamadıklarından gıyabında idamına karar vermiştir. Kendisi o tarihte Erzincan’ın Kemah İlçesi’ne bağlı Müşekrek Köyü’nde bulunduğu için idamı o anda gerçekleştirilememiştir. İbrahim Hakkı’nın ölüm haberini alan İstiklâl Mahkemesi, onun ölüp ölmediğini araştırmak üzere bir heyeti köye gönderir. Jandarmalar, İstiklâl Mahkemesi heyetinden aldığı emir gereği cesedi me­zardan çıkartarak, beyaz kefeniyle birlikte hemen oracıkta yaptıkları darağacın­da, ‘şaiben idam’ fermanı yerine getirilmesi için hemen asarlar.”

O dönemde kararın verilmesi için delile gerek olmadığını dile getiren Ebubekir Aytekin, “Sanıkların avukat tutmaları çok nadir bir durumdu. Zaten ne buna vakit vardı ne de bu görevi üstlenmeye cesaretli avukatlar. Kararlar hâkimlerin vicdani kanaatine göre verilirdi ve temyiz edilemezdi. Verilen cezalar (ve idamlar) derhal infaz edilirdi. Kararlar o kadar acele ile alınır ve yerine getirilirdi ki, yanlışlıkla başkasının yerine idam edilenler bile olurdu” diye konuştu.