Genel Yetkili Sendika

Türkiye'de Din Eğitimi: Problemler ve Yaklaşımlar

Şubemiz, “Türkiye’de Din Eğitimi: Problemler ve Yaklaşımlar” konulu bir panel düzenledi. Turgut Özal İş Merkezi’nde gerçekleştirilen panelin başkanlığını Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Azimli yaparken, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Mehmet Evkuran ve Doç. Dr. Adem Korukcu ise panelist olarak katıldı. Şube Başkanımız Tahir Eşkil’in açılış konuşmasıyla başlayan programda, konuşmacılar Türkiye’de din eğitiminde yer alan problemler ve çözüm önerilerini sıraladı.

Tahir Eşkil, hayata müdahalenin yolunun eğitimden geçtiğini belirterek, din eğitiminin sadece Türkiye’nin değil, dünyanın bir sorunu haline geldiğini, Türkiye’nin kendi kök ve medeniyetine uygun bir din eğitimine ihtiyacı olduğunu söyledi. Eğitimin asla basite alınacak bir değer olmadığını, hayati bir önem taşıdığını belirten Eşkil, “Din eğitimi konusunda sadece Türkiye’de değil, dünyada da çeşitli travmalar ve kırılmalar yaşanıyor. Bir işi yapmak kadar, doğru ve usulüne uygun yapmak da önemlidir” dedi.

Mezhepçi yaklaşımların insanları birbirine düşman ettiğini ifade eden Prof. Dr. Mehmet Evkuran, Türkiye’nin etrafındaki bu ateşin Türkiye’ye sıçramaması için bilgi ve değer üreten bireyler yetiştirilmesi gerektiğini, din eğitiminin sadece Türkiye’nin değil, küresel bir sorun ve ihtiyaç halini aldığını kaydetti. Evkuran, “Türkiye’de Yüksek Din Öğretimi ve İlahiyatlar” konulu konuşmasında, dünyada din öğretimi alanında artan bir ilgi olduğunu, bunun tek bir nedene indirgenemeyeceğini ve farklı etkenlerin konuşulması gerektiğini vurguladı.

İlahiyat eğitimi ile ilgili iki ayrı görüşü masaya yatırarak, farklı bakış açılarını ele alan Prof. Dr. Evkuran, toplumların ve bireylerin anlam arayışı ve buna bağlı olarak da kimlik problemlerinin devam ettiğini, kimlik arayışı ve anlam konusunda ise en başta gelen unsurun din olduğunu dile getirerek, “Din, diğer yandan toplumsal bir kurumdur ve diğer kurumlarla yoğun bir etkileşim içindedir. Bu nedenle hem Batı toplumlarında hem de ülkemizde din eğitimi konusu öncelikle ele alınan alanlar arasında yer almaktadır” şeklinde konuştu.

Doç. Dr. Adem Korukcu, imam hatip okullarının eğitim ve öğretim hayatında önemli bir boşluğu doldurduğunu ifade ederek, kökleri 20. asrın başlarına dayanan imam hatip okullarının büyük bir tarihi tecrübe taşıdığına dikkat çekti. Korukcu, şunları söyledi: “Bu okulların tarihi tecrübesine baktığımızda ise, bu kurumlara bakışın genel itibarıyla duygusal beklentiler çerçevesinde şekillendiğini görmekteyiz. Bu okullara gelen öğrencilere dair iki tür algı ve beklenti bulunmaktadır. Birincisi, buraya gelen öğrencilerin dini yaşantıları itibarıyla iyi bir duruma ulaşabilmeleri ve mezuniyet aşamasında da başta din adamlığı olmak üzere, iyi bir meslek edinmesi beklenmektedir. İkinci beklenti ise, buraya giren öğrencilerin bir şekilde bu okulun çatısı altına girmeleri ya da burada bir tas çorba içmiş olmaları onların yaşamlarında muhafazakâr bir etki yapacağı şeklindedir. Bu kurumların ele alınıp değerlendirilmesi açısından dikkate alınması gereken bir husus da, bu okulların mesleki eğitim açısından değerlendirilmesi gereğidir. Zira yükseköğretimin her tür programına öğrenci yetiştirmekle birlikte, mesleki eğitim kurumu olarak açılan bu eğitim müesseselerinin temel fonksiyonuna dair Diyanet İşleri Başkanlığı ve ilahiyat fakülteleri gibi ilgili kurumlarca eleştiriler gelmektedir. İmam hatip mezunu tıpçı, hukukçu vb. yetiştirmek önemli olmakla birlikte, bu kurumların yetkin imam hatipler, vaizler, Kur’an kursu öğreticileri yetiştirmeleri birincil görev olarak tekrar gündeme getirilmelidir. Dikkate alınması gereken diğer bir husus da, 2012 yılında uygulamaya konulan seçmeli ders uygulamasıyla birlikte normal ortaokul ve liseler ile imam hatip okulları arasında ne tür bir ilişki oluşmuş ya da fark ortaya çıkmıştır? 2012 yılında bu kurumların orta kısımlarının açılması ve katsayı farkının kaldırılmasıyla okul ve öğrenci sayısında önemli gelişmeler ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler kurum, din eğitimi ve öğretimi tecrübemiz açısından olumlu değerlendirilmesi gereken bir durumdur. Ancak sayısal gelişmenin niteliksel gelişmeye dönüştürülebilmesi için bu okulların Milli Eğitim tarafından belirlenen fonksiyonları ve bu kurumlara karşı teveccüh gösteren kişi ve grupların beklentilerini yerine getirip getirmediğine dair teorik ve alan araştırılmalarının yapılması gerekmektedir.”