Genel Yetkili Sendika
90874 | | | 15-01-2015

Vefa budur

Hıdır YILDIRIM
Hıdır YILDIRIM

“Bu insanlar dev midir 
Yatak görmemiş gövde midir
 

Bir yara açar boyunlarında 
Kolkola durup bağırdıklarında
 

            - Yar kurbanın olam 
              Dağlar önüme durmuş 
              Ki dağlanam

 

Çekip pırıl pırıl mavzerler çıkardılar oyluk etlerinden 
Durdular ite çakala karşı yarin kapısında”
 

 

C. Zarifoğlu

 

“Bütün giysileri yırtsak yeridir / Yeter bize vefa elbiseleri” diyen kurucu genel başkanımız merhum Mehmet Akif İnan’a vefamızın bir nişanesi olmak üzere 9-10 Ocak 2015 tarihlerinde Ankara’da gerçekleştirdiğimiz “Doğumunun 75. Vefatının 15. Yılında Mehmet Akif İnan Sempozyumu” çerçevesinde düzenlediğimiz etkinliklerden birisi olan ‘Şiir Şöleni’ sırasında cep telefonuma ulaşan bir kısa mesaj, sendika sözcüğüne hangi anlamı yüklediğimize, bir uğraşı olarak sendikacılığı niçin kuşandığımıza ve sendikacılıkta ‘vefa’ sözcüğünden ne anladığımıza ilişkin önemli bir içerik barındırıyordu. 
 

Kütahya Şubemiz tarafından gönderilen mezkûr kısa mesajda, “M. Akif İnan, Mustafa Yücel ve Yasin Çetin için okunan 25 hatimin duası ve helva ikramı 10.01.2015 Cumartesi günü öğle namazından önce Kütahya Ulu Camii’de yapılacaktır.”deniliyordu.
 

Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi, ömrü inandığı gibi yaşama gayreti ve inandığı değerlerin toplumsal hayatta yaşam alanı bulabilmesi mücadelesi içerisinde geçen ve sendikayı da inancı ve ideali doğrultusunda bir mücadele imkânı olarak gören öncü, önder, ağabey Mehmet Akif İnan’a ve Eğitim-Bir-Sen’in Kütahya’da faaliyete başladığı ilk gününden itibaren Kütahya Merkez ilçesinde ve Tavşanlı’da sendikal hizmeti bir mü’min bilinci ve sorumluluğuyla tutup kaldırmış iki değerli yöneticisine, muvahhid, muttaki, mütevekkil iki ağabeyine vefanın ve armağanın en mükemmelini sunuyordu.
 

Üçüyle de tarihin çeşitli aralıklarında az ya da çok ağabey-kardeş ilişkisi çerçevesinde ünsiyet kurduğum, son ikisiyle sendikal zemin üzerinde çokça birlikte olduğum, anılar paylaştığım Mehmet Akif İnan, Mustafa Yücel ve Yasin Çetin, öncelikle tarih karşısındaki sorumluluklarının bilincinde olan feraset sahibi birer mü’mindiler. Onların arasındaki ortak nokta ise ‘kim var?’ denildiğinde sağına soluna bakmadan sadakatle ‘ben varım’ diyen ‘öncü’ kişiler olmaları, ‘kurucu’ olmalarıdır. Mehmet Akif İnan, Eğitim-Bir-Sen Genel Merkezi’nin kurucusudur. Mustafa Yücel, Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi’nin kurucusudur,  Yasin Çetin ise Eğitim-Bir-Sen Tavşanlı Temsilciliği’nin kurucusudur. Bu üç isim, zor zamanlarda bulundukları yer ve mevkide sendikal görev üstlenmiş, çalışmış, çabalamış, maddi ve manevi fedakârlıklarda bulunmuş; sendikadan ve sendikacılıktan en küçük bir menfaat elde etmeden ahirete intikal etmişlerdir. Onlar sendikayı bir sadaka-yı cariye olarak görmüş, amel defterinin ölümden sonra da açık kalması gayesiyle ve sendikacılıktan ahirette menfaatlenmeyi umarak öne düşmüşlerdir.
 

Mehmet Akif İnan’ı camiamız yakından tanıyor. Bütün bir Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen camiası olarak, Mehmet Akif İnan’ın bir Müslüman aydın kimliğiyle sorumluluğunu sendikal mücadeleyle sahada da yerine getirdiğine şahadet ediyoruz. Her yıl ihtifaller yapıyoruz,  bu yıl geniş katılımlı bir sempozyumla, Mehmet Akif İnan’ın medeniyet algısı, edebi yetkinliği ve sendikal mücadelesinin safahatını yakından irdeledik. O, öncü ve önder olarak hepimizin kahramanı. Mustafa Yücel ve Yasin Çetin ise Kütahyalıların kahramanı, sendikal mücadele bayrağını ikibinli yılların başlarında onlardan devralan şimdiki vefakârların kahramanı. Mustafa Yücel ve Yasin Çetin, mizaç itibarıyla da birbirine çokça benzerdi. Onlar, sessiz ve derinden, gün gün yüreklere sızan, gönül tahtına kurulan ve ne kadar geniş bir alanı kapladıkları fevtleriyle anlaşılan, kahramanlık peşinde koşmamış iki büyük kahramandı.
 

***
 

Mustafa Yücel’i 25 yıl önce Milli Gençlik Vakfı’nda tanıdım. Bizim delikanlı ve öfkeli olduğumuz zamanlardı; o, sessiz, öfkesiz, dingin ve ağırbaşlıydı. Mustafa Abi’ydi. Arslanlı köyünün öğretmeniydi. Gündüz okula gider, akşam vakfa gelirdi. Uzun kış akşamlarında Milli Gençlik Vakfı, evli-bekar hepimizin eviydi, sürerdik videoya Şevki Yılmaz’ın konferans kasetlerini, gece yarılarına kadar bilinçlenir, gece yarılarına kadar bilenirdik. Mustafa Abi Milli Gençlik Vakfı’nın yönetimindeydi, her akşam o da vakıftaydı.
 

Sonra sendika kuruldu,  Vakıftaki öğretmenler hareketlendi, yeni bir hizmet kapısı açılıyordu. Mustafa Abi, başkan değildi, ama çekip çeviren, koşup yorulandı. Uzun zaman, sendikanın kapısını açma yükümlülüğünü Mustafa Abi yerine getirdi. Sendika kanunu çıktıktan sonra da hep birlikte bir kez daha yekindik, sayımızı 500’e tamamlayalım ve genel kurulumuzu yaparak resmen şube olalım diye. 2002’de genel kurulumuzu yaptık.  O şube mali sekreteri, ben de basın yayın sekreteri olarak şube yönetiminde görev aldık.
 

Resmen şube oluşumuzun ardından Mustafa Abi’nin ilk işi Petrol-İş Sendikası Kütahya Şubesi’ne giderek sistemi oturmuş bir sendikada mali işleyişin nasıl yürütüldüğünü en ince ayrıntısına kadar öğrenmek oldu. Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi’nde ilk günden itibaren her türlü denetime açık, şeffaf, yerleşik usul ve kaideler çerçevesinde şekillenmiş, her ay iki yakası bir araya gelen bir mali yapı kurdu. O işleyiş bugüne kadar hiç bozulmadan devam etti.
 

2003’te şube başkanımız ayrıldı. Yönetim olarak bir başkan seçmek üzere toplandık. Mustafa Abi ve ben ‘ekber ve erşed’ olan bir hocamızı önerdik, hocamız ve diğer arkadaşlar beni önerdiler. Ben başkan seçilmiş oldum. Herkes dağıldıktan sonra Mustafa Abi çayları söyledi ve meramını nezaketle şöyle ifade etti: “Başkanım, askerde onbaşılar, çavuşlar askerleri çok döverler ama binbaşılar, yarbaylar, albaylar pek dövmezler. Yani rütbe yükseldikçe dayak azalır, senin de rütben yükseldi, başkan oldun, başkanlık şube yönetim kurulu üyeliği gibi değildir, artık daha yumuşak olmalısın, daha kucaklayıcı olmalısın, daha sabırlı olmalısın”
 

12 metrekarelik bir oda, bir işçi sendikasının atmayıp bize verdiği bir masa, bir makam koltuğu, 6 adet ‘L’ koltuk, bir dolap, bir ayna, bir askılık, bir seccade. Neredeyse 10 yıllık birikimimiz bunlardan ibaretti. Özel görüşme yapmak isteyen üyelerle, iş hanının koridorlarında ayaküstü görüşüyorduk.  Hemen bir daire tutmaya karar verdik. Tuttuk ama dolduracak eşyamız yok. Kitaplık, masa gibi birkaç parça eşyayı evlerimizden getirdik. Dairenin tabanı parçalı bulutlu. Tabanına bir şeyler sermeliyiz. Bir öğrenci yurdunun çatısının altında çıkma halıfleksler varmış, verecekler. Mustafa Abi’yle gittik indirdik, her tarafımız simsiyah kurum oldu. Halıfleksleri yıkatacak paramız yoktu, deterjanını aldık, itfaiye müdürüne rica ettik, itfaiyeye yıkattık.
 

Dairemizin geniş salonunda toplantı düzeni bir yerleşim için 5 adet yemek masasına ve 40-50 kadar sandalyeye ihtiyacımız var.  Mustafa Abi’nin bitpazarında bir emekli öğretmen tanıdığı varmış ikinci el eşya satan. Gittik, adam bizi deposuna götürdü, karşıdan gösterdi, şurada yemek masaları diye. İster alın ister almayın der gibi, kendisi hiç sokulmuyor. Yataklar, yorganlar, dolaplar, masalar, karman karışık yığılmış. Giriştik Mustafa Abiyle, aktardık yatakları yorganları, ayırdık masaları. Pazarlık ettik, satın aldık. Gündüz pek fark etmediysek de akşam anladık ki bitpazarında pirelenmişiz.
 

***
 

2014 sonları, kışa yakın. Kütahya Şube Yönetimi, bir akşam Simav ilçesinden dönüyormuş. Simav Kütahya’ya 135 kilometre. Yol uzun. Yolda, “biz demişler Hıdır Başkan zamanında bu yollardan gece 2’de, 3’te geçerdik. Oturur da oturur, kalkmak bilmezdi.” Gülüşmüşler. Kamil Bey, ‘Şube binasının açılış tarihini haber verin, açılışa gelmek istiyordu’ demiş. Ömer Bey aradı. Önce gülüştükleri mevzuyu anlattı. Sonra tarihi haber verdi. Tadilat ve tefrişata ilişkin konuştuk. “Eski yerden hiçbir eşya nakletmeyeceğiz, tamamen yeni eşyalarla döşedik. Eski eşyaları ilçe temsilciliklerine veriyoruz” dedi. “Masaları hafife almayın, biz Mustafa Abi’yle o masaları alacağız diye pirelendik. Mustafa Abi yengeden boşanayazdı” dedim, yine gülüştük, Ömer Bey’in gülüşü giderek, gayr-ı tabii bir şekilde acılaştı. Gülüşünün yüzünde donduğunu görür gibi oldum. “Abi, be”, dedi “Mustafa Abi, birkaç aydır kanser” dedi. Kamil Bey, birkaç kez doktora götürmüş, tedaviye başlanmış, arkadaşlar ziyaretlerle moral vermeye çalışıyorlarmış. Benim de gülüşüm yüzümde dondu, acı benim de boğazımda düğümlendi.
 

Kütahya’ya gittim, Mustafa Abi’yi ziyaret etmek istedim, Kamil Bey aradı, Bursa’daymış. Bari telefonda geçmiş olsun diyeyim düşüncesiyle kendi telefonumdan aradım cevap vermedi. Tam bir hafta sonra Mustafa Abi aradı, dingin sesi, tamamen duyulmaz, anlaşılmaz olmuştu. Sesi adeta kuyudan geliyordu. Söylediklerini anlayamıyordum ancak tekrar da ettirmeden, ortalama cevaplar ve temennilerle görüşmeyi sürdürdüm. Helalleşemedik tabii. Bana, sevdiklerime hakkını helal et demek, senden umudu kestik demek gibi geliyor, diyemiyorum.
 

12 Ocak’ta hala koruduğum bir kısa mesaj: “Mevlüt Kandiliniz Mübarek Olsun… Mustafa Yücel” Mustafa Abi dua hatırlatmasında bulunuyor diye düşündüm. Yüreğim bir kez daha dağlandı. 11 Şubat 2014 günü geç saatlerde MGV yârânından Vehbi Keler, “Mustafa Abi’yi kaybettik” diye aradı. Şubeden de mesaj gönderilmiş. Fark etmemişim. Eğitim-Bir-Sen’in kuruluşunun 22. yılına 3 gün kala Mustafa Abi’yi 57 yaşında kaybetmişiz. Kütahya’daki İslami hareketin bir tanığını, Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesinin tarihinin bir tanığını kaybetmişiz. 2004 yılında, “Başkanım, sen kendi hızına göre gençlerden bir yönetim kur, bize de müsaade et” diyen ilk yönetim kurulu üyelerimle birlikte yönetimden ayrılan ama 2012 yılında emekli oluncaya kadar da bilinçli bir sendika işyeri temsilcisi nasıl olur, onu sergileyen Mustafa Abi’yi kaybetmişiz. Türlü makam mevki önerilerimi “Başkanım, gençlerden yapalım, yetişsinler, bizden geçti”  diyerek kabul etmeyen Mustafa Abi’yi kaybetmişiz. Okul gezilerinde, genç öğretmenlere, “Biz bu sendikacılığı sizin için yapıyoruz. Bizim emekliliğimiz gelmiş, sendikacılıktan şahsi bir beklentimiz yok” diyen özü sözü bir Mustafa Abi’yi kaybetmişiz. Her basın açıklamasında hem benim dönemimde hem de halefim döneminde eylem önlüğüyle başkanın hemen sağında duran, sloganlara ayak veren Mustafa Abi’yi kaybetmişiz.
 

Allah rahmetiyle muamele eylesin. 
 

***
 

Eğitim-Bir-Sen Tavşanlı Temsilciliği’nde Yasin Çetin’den öncesi var mıdır bilmiyorum, olacağını da sanmıyorum. Çünkü biz hep Yasin Hoca’yı bildik. Yasin Hoca, sakin, ağırbaşlı, dengeli kişiliğiyle Tavşanlı’da camiamızın ağabey öğretmenlerindendi ve Eğitim-Bir-Sen’in ben bildim bileli ilçe temsilcisiydi. Aynı zamanda bir tesettür mağazası bulunan Yasin Hoca, sendikanın dışında İslami duyarlılık çerçevesinde şekillenmiş diğer örgütlenmelere de omuz veren bir ağabeydi. Öğretmenlerle, öğrencilerle, halkla barışık ve muhalif-muvafık herkesin sevdiği bir kimseydi. Sendikanın zor zamanlarda Tavşanlı’da varlık ortaya koyması, Yasin Hoca’nın sosyal sermayesiyle ve manevi fedakârlıklarının yanında maddi fedakârlıklarıyla da mümkün olmuştur.
 

Tavşanlı, İslami anlayış çerçevesinde duyarlılıkları olan insanların yoğun olduğu, kültür ve medeniyetimizin şehre hâkim olduğu ve bir İslam şehri kokusunun buram buram teneffüs edilebileceği bir Anadolu şehridir. Geçmişten bugüne Türkiye’de medeniyet ve değerler söz konusu olduğunda ilk tepki veren, bu çerçevede bir parti, bir vakıf, bir dernek, bir sendika kurulduğunda temsilciliğinin mutlaka ilkler arasında açıldığı, bir dergi, bir gazete çıkarıldığında mutlaka sahiplenildiği yüksek duyarlılıklı bir şehir olmuştur. Bu, Eğitim-Bir-Sen için de böyledir, belki de Eğitim-Bir-Sen Tavşanlı’da Kütahya il merkezinden de önce kurulmuştur. Yasin Çetin, Tavşanlı’daki öncülerdendir ve Eğitim-Bir-Sen’in kurucusudur.
 

Eğitim-Bir-Sen’in kurucular kurulu üyesi ve ilk genel yönetim kurulu üyelerinden Nurettin Sezen’in “Tanıklığımla Eğitim-Bir ve Mehmet Akif İnan (1992-2000)” adlı kitabında aktardığı şu anekdot Eğitim-Bir-Sen Tavşanlı Temsilciliğini tanımlamaya ve yöneticilerini kavramaya yardımcı olabilecek bir örneği ortaya koymaktadır:“Sendikada hemen her zaman para sıkıntısı vardı. Tam böyle bir sıkıntının pençesindeyken Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi Eğitim-Bir Temsilciliği’nden bir miktar bağış geldi. Bu bağış, Mehmet Akif İnan’ı çok rahatlatmıştı. İnan, bu bağışı çeşitli toplantılarda defalarca dile getirdi. Her anlatışında seviniyor, dört köşe oluyordum. Amaca bir adım daha yaklaşıldığına ben de inanıyordum. Tavşanlı’daki Eğitim-Bir üyeleri omuz omuza vermişler ve ticaret yapıyorlardı. Üyeleri bir araya getiren, kaynaştıran da Eğitim-Bir’di. (…) İşte üyelerin kaynaşmasını ve maddi bakımdan kazanç elde etmelerini sağlayan Eğitim-Bir Genel Merkezi’ne şükranelik olarak bağış gönderiliyordu. Bu bağış, Mehmet Akif İnan’ın mutluluğuna ve tüzüğün amaçlarına uygun faaliyet gösteren Eğitim-Bir İlçe Temsilciliği’ni takdir etmesine vesile oluyordu” (s.114)
 

2003 yılı ağustosunda emekli olan Yasin Hoca’ya o yıl Kütahya Şubesi iftarında merhum Kütahya Milletvekili Halil İbrahim Yılmaz eliyle bir teşekkür plaketi takdim etmiştik. Fotoğrafı, Halil İbrahim Yılmaz’a, Yasin Çetin’e ve bana bir vefa nişanesi olmak üzere Şube Başkanımızın odasında halen sergilenmektedir.
 

Yasin Hoca, 28 Mart 2004 Mahalli İdareler Seçimi’nde Saadet Partisi’nden Tavşanlı Belediye Başkan Adayı oldu. Seçimi az bir oy farkıyla kaybetti. Ak Parti’nin bütün bir rüzgârıyla estiği bu seçimde Yasin Hoca’nın aldığı oy oranı Tavşanlı ile ne denli bütünleştiğini de ortaya koymuştur. Yasin Hoca, 24 Nisan 2007 günü, 48 yaşında, ani bir beyin kanaması sonucu Rabbine kavuştu. Yasin Hoca’yı, Ankara’dan Genel Başkanımız Ahmet Gündoğdu’nun da katıldığı, binlerce insandan müteşekkil mahşeri bir kalabalıkla ebedi âleme uğurladık. 
 

Eğitim-Bir-Sen Tavşanlı Temsilciliği’nin, kurucusu Yasin Çetin’e olan vefasını her fırsatta ortaya koyduğunu görüyor ve bundan da büyük memnuniyet duyuyorum.
 

Rabbim Yasin Hoca’yı da cennetiyle ve cemaliyle şereflendirsin.
 

***
 

İnsan ölünce makam, mansıp, unvan, rütbe, şan, şöhret, mal, mülk, evlat, sevgili dünyada kalıyor. Şairin “Sanma ey hâce ki senden sîm ü zer isterler / Yevme lâ yenfau’da kalb-i selîm isterler” dediği gibi ‘hiçbir şeyin fayda vermediği gün’de bu dünyada yapılmış salih ameller ve ardından evlatların, dostların okudukları fatihalar, yasinler, hatm-i şerifler ve hüsn-i şahadetler insanın imdadına yetişiyor.
 

Bizim sendikacılığımız, sadece bu dünyayı imar etmeye yönelik bir sendikacılık değil, küçülen, başkalaşan gönülleri imar ederek ahireti de mamur eylemeyi hedefleyen bir sendikacılık. Zaten kuru kavga bizim hakkından gelebileceğimiz bir mücadele biçimi de değil. Sendikacılığın yerleşik, alışıldık kalıpları bize dar gelir, böyle bir sendikacılık bizim üzerimize oturmaz, ufak gelir. Yerleştirmeye çalıştığımız ‘bize göre sendikacılığa’ en iyi örneği sergileyen Kütahya Şubemizi bu güzel hasletlerinden ötürü tebrik ediyorum. Bu güzel sendikal ahlakın tesisine katkı sunmuş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
 

Kütahya Şubemizin gönderdiği “M. Akif İnan, Mustafa Yücel ve Yasin Çetin için okunan 25 hatimin duası ve helva ikramı 10.01.2015 Cumartesi günü öğle namazından önce Kütahya Ulu Camii’de yapılacaktır.” mesajını okuduğumda, ‘ölmüş olsaydım eğer, bu mesajın içerisinde mutlaka benim adıma da yer verirlerdi, hatm-i şeriften mutlaka ben de hisseyâb olurdum,’ diye düşündüm. İşte buna sevindim.
 

“Önce refik, sonra tarik” mısdakınca, önce yolda yoldaş, sonra yol diyerek başlayan ve ölünceye kadar değil, cennette de buluşmayı kayıt düşerek kıyamete kadar sürecek olan bir dava arkadaşlığı ancak böyle tebcil edilir…   
 

Hâsıl-ı kelam: Vefa budur…
 

Mehmet Akif İnan’a, Mustafa Yücel’e, Yasin Çetin’e ve ebedi âleme intikal eden bütün sendikacı dostlarımıza rahmetler diliyorum.

 

Tüm Yazılar
Tüm Makaleler
1 Mehmet Akif İnan şiirinin imkânları
2 Taşrada sendikacı olmak ya da bir yol açıcının hikâyesi
3 Nev'i şahsına münhasır bir sendika önderi: Erol Battal
4 Mehmet Akif İnan'ın gençlik tasavvuru
5 Öğretmen Mehmet Akif İnan
6 Mehmet Akif İnan'ın şiir anlayışı ve 'vefa' beyti
7 Vefa/t yahut Eğitim-Bir-Sen'in taşra tarihi
8 Şair, mütefekkir, sendikacı Mehmet Akif İnan
9 Vefa budur