“Eğer dikkat etmezseniz, medya mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize sebep olur” MalcolmX
“Düşüncenin deği,l propagandanın hâkim olduğu bir kamuoyunda söylem değişiklikleri çok sık yaşanır. İsyan, propaganda, algı yönetimi reyonların bir numaralı fırsat ürünüdür artık…”
“Çağdaş toplumların medya demokrasilerinde dünya artık bize gösterilen dünyadır. Dünya bildiğimiz, tanıdığımız bir dünya değil. Hissettiğimiz bir dünya değildir. Dünyayı bize gösterilen Tutum, Algı, İletişim biçiminde kavramamız, tanımlamamız, yaşamamız “gerçek“ ve “doğru“ olan tek ölçüt haline gelmiştir.”
Walter Lipmann, küçük azınlıkların çoğunluklar adına düşündüklerinden, birtakım imgeler ve imajlar oluşturarak onlara sunduklarından ve onların da bunları aynen alıp kullandıklarından söz eder.
Temelsiz korku tellallığına soyunan siyasi raf ömrü dolmuş kültürel iktidar sahipleri şimdilerde toplumun değerlerine karşı verdikleri asimetrik savaşı kaybetmenin acısına kurban aramanın mücadelesini veriyorlar. Bu çerçevede “araçları amaç gibi gösterip ana fikirlere demokratik maskeler takmak” bu soysuz mücadelede algı oluşturmanın birinci aşaması…
Algı ile yönetilebilir, teknoloji ile kontrol edilebilir bir zihin peşindeler. Dem, anlamsızlık eşiğini aşan paramiliter yandaş ırgatların sosyal medyada aslanın dirisine karşı söyleyemediklerini ölüsüne karşı söylemeye teşebbüs ettikleri demdir anlayacağınız.
Sosyal medya operasyonları simgeler üzerinden yapılıyor. Simge, bir şeyi temsil eden başka bir şeydir. Örneğin, gözleri bağlı, elinde terazi tutan genç kadın adaletin simgesidir. Simgeler üzerinden savaşla hem hedef daraltılarak cephe genişletilmiyor hem de belirlenen simge üzerinden geniş bir cephe mahkûm ediliyor. Bu şekilde kişisel hatalar, günahlar geniş bir kesime, kuruma mal edilerek yargısız toplu infaz gerçekleştiriliyor.
Ters operasyonla düze çıkmayı amaçlayan demokrasi kusmuklarının yeni tezgâhı bu.
Sözü edepten sıyırarak manipülasyon aracına dönüştürmek suretiyle ''memuru satış kurgusu'' hazırlayan ve monolitik bir dille insanlık, erdem, adalet gibi ideallerden cümle kurarak söze başlayan, sürekli “aynı nakaratları tekrarlama” şeklinde devam eden, sonunda da hedef düşman tayini ile biten psikopatolojik durumun adıdır alçaklık.
Bu dil; siyasi ve bireysel ihtiraslarını güdüleyip “Alçaklar, memuru sattılar, ikinci paraleller” gibi ifadeleri sürekli tekrarlamak suretiyle kolektif bir bilince dönüştürmeyi amaçlayanların dilidir. Bu şekilde siyasi nefret kitleleri oluşturarak kutup siyasetinden beslenip koltuklarında tutunmaya çalışıyorlar.
Rakip gördüğü sivil toplum hareketinin kadrolarına, “tehlikeye düşen vücut için, şuur bir safradır” felsefesiyle şuursuzca saldırarak “alçak” diyebilecek kadar alçalabilenler, alçaklığın evrensel tarihindeki yerini almaya namzettirler demektir.
Hacivat-Karagöz oyunlarının günümüzdeki retrosu durumundaki ruhu bedenine mezar olmuş argo sözlerin ağız tiryakisi hedonistlerine acımaktan başka bir şey gelmez elimizden.
Paramiliter yanaşmaların karşılarındakileri “yandaşlık” parantezine düşürme aymazlığına giriştiği günleri yaşıyoruz. Kaderin kederle imtihanı bu olsa gerek.
Hiçbir kutsalı, davası, değer yargısı kalmamış kopillerin köşe başlarını işgal ettiği bir konjonktürde küresel sistemin dayatmalarına karşı devlet ve millet düzeyinde direnebilecek odakların başında Memur-Sen camiası gelmektedir. İşte bu yüzden milletin çatı kurumlarından Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen gibi alt bileşenleri uluslararası güç merkezleri ve bunların yerli işbirlikçilerinin hedef tahtasına oturtulmaya çalışılmaktadır.
1 | Kâğıttan kaplan tüccarlarına cevap |
2 | Sendikal mücadelede algılar ve gerçekler |
3 | Yılkı sendikacıları |
4 | Algı, olgu, kurgu düzleminde toplu sözleşme |