Genel Yetkili Sendika
9636 | | | 31-01-2019

Taşrada sendikacı olmak ya da bir yol açıcının hikâyesi

Hıdır YILDIRIM
Hıdır YILDIRIM

 

“Bir beyanname hazırlanacak.

Bir konferans tertip edilecek.

Dernekte yarın büyüklerden biri konuşacak.

- Kerim, sakın bir yere kaybolma bu gece seninle işimiz var.”

[Mustafa Kutlu, Ya Tahammül Ya Sefer, s. 8]

 

Tarih, 29 Haziran 2002. Dünya kupasında Güney Kore’yi 3-2 yenerek dünya üçüncüsü olduğumuz gün. Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi’nin geleneksel pikniklerinden biri. Kundukviran’da, on yıllardır dava yüküne omuzdaşlık yapmış bir grup eğitimci, sünnettir diyerek bir daha, bir daha tanışmaktadır: Ad-soyad, memleket, görev yeri… Son kelam olarak da, “Eğitim-Bir-Sen üyesiyim” denilmektedir. Sıra aksaçlılardan Osman Bayramoğlu’na gelince, ad-soyad, memleket, görev yerinin ardından, “Numan’ın sendikasındanım” diye tamamlar sözlerini Bayramoğlu, gülüşülür…

Fenâ fi’s-sendika, fenâ fi’n-Numan… Sendikada eriyen Numan Hoca, Numan Hoca’da eriyen sendika… Sendika Numan Hoca’nın sendikası, Numan Hoca sendikanın Numan Hoca’sı… O günlerde sendikanın adının önemi yoktur. Kütahya’da ‘Sendika’ demek ‘Numan Hoca’ demektir.

*

2017’nin yaz ayları. Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi’nde, Eğitim-Bir-Sen’in Kütahya’da çeyrek yüzyıla erişmiş olması üzerine değerlendirmelerde bulunuyoruz. Benim halefim, Numan Hoca’nın halefinin halefi Kamil Uçan, çeyrek yüzyılı özetleyen bir değerlendirmede bulunuyor: “Kütahya’da sendikacı denilince akla Numan Hoca gelir”

*

Numan Hoca, Kütahya’ya 1992 yılının sonbaharında geldi. Milli Gençlik Vakfı’na gelip gitmeye başladı, orada tanıdık. Polatlı’dan vukuatlı gelmişti. Heyecanlıydı, hareketliydi, biz handiyse çocuktuk, o gençti.

Numan Hoca, gelir gelmez Eğitim-Bir’in Kütahya’da kuruluşuna ilişkin çalışmalara dâhil olmuş, 23 Ocak 1993 tarihinde yapılan ilk genel kuruldan itibaren de Eğitim-Bir’in adeta motor gücü olarak faaliyete başlamıştır.

Eğitim-Bir Kütahya Şubesi, Genel Merkez’den alınan 15 Haziran 1992 tarihli yetkiyle çalışmalarına başlamıştır. Kuruluşa yönelik istişareler sırasında aynı zamanda avukat olan Sadık Ceylan ismi üzerinde karar kılınmış, sendika onun başkanlığında kurulmuştur. Sadık Ceylan halim selim bir zattır. “Kimler üye olur?” sorusuna cevap olan kişilerle temas kurulmuş, ilk elde üye olması gerekenler üye kaydedilmiştir. Kuruluş sırasında öncülerden 1.690.000 TL bağış toplanmış, 1.000.000 TL’si Genel Merkez’in posta çeki hesabına yatırılmıştır. Kuruluş evrakları, karar defteri, üye formları, yazışmalar Sadık Ceylan’ın avukatlık bürosunda bir çekmecede muhafaza altındadır. Sendikal temaslar için de avukatlık bürosu son derece kullanışlı bir mekândır.

Gelir gelmez sendika çalışmalarına dâhil olan Numan Hoca farklı düşünmektedir. Sendika göz önünde olmalıdır. Sendikanın bir bürosu olmalı, tabelası asılmalı, çayı-kahvesi bulunmalı, üyeler-üye adayları gelip gitmeli, basına demeçler verilmeli, yerel televizyonlara çıkılmalı, okullar gezilmeli, sendika tanıtılmalı, mutlaka ilçelerde de örgütlenilmelidir…

Numan Hoca asılmakta, zorlamaktadır. Numan Hoca’nın kumaşı sendikacı kumaşıdır. Hazırladığı basın açıklamalarını Sadık Ceylan’la mütalaa ederler. Sadık Ceylan, basın açıklamalarındaki suç unsuru olabilecek bölümleri bir avukat titizliğiyle ayıklar. Kanunlarla haşır neşir olmak bazen işi kolaylaştırmak yerine zorlaştırmaktadır.

*

1993 yılının yaz ayları. Bosna Savaşı’nın da en sıcak günleri. Sırpların kimyasal gaz kullandıklarına ilişkin bir haber yayıldı. Karagöz Camii’nde bir eylem yapılması kararlaştırıldı. Belki bir Pazar günüydü. Camiden çıkanlar dağılmadı, cami avlusunda toplandılar, musalla taşına doğru yöneldiler. Milli Gençlik Vakfı’ndan ben vardım. Musalla taşının önüne dikildim. Cemaate dönerek, Akif’in “Garbın afâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar / Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var / Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar / Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar” mısralarıyla söze başladım. Sırpları ve sözde medeni dünyayı tel’in eden bir konuşma yaptım. Benden sonra Numan Hoca çevik bir hareketle musalla taşının üzerine çıktı, aynı minval üzere, kendine özgü ses tonuyla cemaati hislendiren güzel bir konuşma yaptı. Numan Hoca konuşurken koluma birisi girdi, “Sizi alacağız” dedi. Konuşmalardan sonra Emniyet’e götürecekler, diye beklerken, bilmem neden, caydılar. Oysa Numan Hoca’nın nasibi varmış, 4 yıl sonra, başka bir eylemde musalla taşından nezarethaneye götürdüler.

Musalla taşı Numan Hoca için bir metafordur aynı zamanda. Önemli olan diriyken musalla taşına çıkmaktır, ölünce zaten çıkacağız, diye düşünür. Onun için taht misali musalla taşındaki saltanat, bir namazlık değildir; bir ömürlüktür.

*

İki yılın sonunda, 14 Ocak 1995 tarihinde yapılan genel kurulda sendika Numan Hoca’ya teslim edilir. İlk işi sendika için bir yer tutmak ve Eğitim-Bir tabelasını asmak olmuştur. Hemen ardından, Kurucu Genel Başkan Mehmet Akif İnan Kütahya’ya davet edilerek, 25 Şubat 1995 Cumartesi günü, 150’yi aşkın üye ve protokol mensubunun katıldığı bir iftar programı gerçekleştirilir.

*

Numan Hoca adeta tek başına sendikadır. Diğer sendika ve sivil toplum örgütleriyle temaslar kurar. Mahalli gazetelerde köşe yazıları yazar. Türkiye’deki gelişmeleri takip eder, bu gelişmeler çerçevesinde basın açıklamaları yapar. Numan Hoca’nın 90’lardaki kimi basın açıklamalarının konuları şöyledir: “Memurlara Cuma Namazı İzni Verilmesi”, “Ayasofya’daki Çıplak Dans Gösterisini Protesto”, “İmam-Hatip Liseleri Üzerine Masa Başında Oynanan Oyunlar”, “8 Yıllık Kesintisiz Eğitim”, “Başörtüsü Yasağı Zulmü”, “Milli Bayramlarda Öğrencilere Giydirilen Kıyafetler”, “Grevli, Toplu Sözleşmeli Sendika Yasası Talebi”, “ÖYS’de Kılık Kıyafet Yasağı”…  

Kütahya’da dindar eğitimcilere yönelik girişilen operasyonlar karşısında ulusal gazetelerle temasa geçer, haberler yaptırarak pabucun ucuza gitmesinin önüne geçmeye çalışır. Müfettiş Yusuf Ova’ya yönelik linç girişimi, Ali Güral Lisesi’nin mescidinin kapatılması meselesi bunlara birer örnektir.

Numan Hoca, öğretmenevine, Akit, Yeni Şafak, Milli Gazete gibi gazetelerin alınması için girişimlerde bulunur. ‘Öğretmenevine aidat ödeyen üyelerimiz adına, üyelerimizin okuduğu gazetelerin alınmasını istiyoruz’ der, yazışmalar yapar. Bunda başarılı olur, öğretmenevine Akit, Yeni Şafak, Milli Gazete alınır. 28 Şubat Süreci’nde gazeteler kesilince mücadeleye yeniden girişir.

Kütahya’ya atanan valileri, il milli eğitim müdürlerini yönetim kurulu üyeleriyle beraber ziyaret eder, eğitime ilişkin raporlar sunar, bu raporlarda öğretmenevinden içkinin kaldırılması talebi mutlaka yer alır.

Numan Hoca, İnsan Hakları İl Kurulu’nda aktif olarak yer alır, Kurul’da tartışılmasını istediği konulara ilişkin, bilhassa başörtüsü yasağının bir insan hakkı ihlali olduğunu belirten yazılar hazırlar, bu yazıları Valiliğin girişindeki İnsan Hakları Şikayet Kutusuna kendisi atar, Kurul gündemine alınan bu yazılar üzerine Kurul’da söylenmesi gereken her şeyi yine kendisi söyler.

*

Uğursuz 28 Şubat günleri. İmam-Hatip Liselerine yönelik kötü niyetlerin izhar edildiği günler… Kız öğrencilerin, öğretmenlerin başlarını açmaya zorlandığı, açmayanların okula alınmadığı, Kütahya İmam-Hatip Lisesi’nin önüne polis panzerinin çekildiği günlerin hemen arefesi. Bir Cuma günü, 29 Ağustos 1997 Cuma günü, Numan Hoca yine diriyken Karagöz Camii’nin musalla taşına çıkar. Cuma namazından sonra İmam-Hatip Liselerine yönelik gerçekleştirilen operasyona karşı tepkisini haykırır. Arif Nihat Asya’nın “Dua” şiirini okur. “Müslümanlıkla yoğrulan yurdu / Müslümansız bırakma Allah’ım” der. Millete ve milletin özüne karşı operasyon çekilmesine karşı tepkisini haykırır.

Musalla taşından inince polisler alır, Emniyet’e götürür ve nezarethaneye atarlar. Direncinin kırılması için yeterli gördükleri kadar bir süre bekledikten sonra da sorgulamaya başlarlar. Yalnız Numan Hoca ile yetinmek istemezler, başka isimler isterler, sendika yönetiminden, birlikte gezdiği diğer kişilerden isimler vermesini isterler. “Tek başıma yaptım” der, “Ben İmam-Hatip Lisesi mezunuyum. Bu okullara haksızlık yapılması bana çok dokundu, bu okulların kapatılması bana evlat acısı gibi koydu. Ben de cumayı fırsat bilerek çıktım, orada konuştum, tek başıma yaptım.”

Sekiz aylık bir yargılamanın ardından beraat eder.

*

1998’den itibaren Kütahya’da, sendika nereye çağırdıysa icabet ettik. İftarlar, piknikler, genel kurullar. Sendikanın genel kurullarında adımız bir yerlere yazıldı. Okulumuzdaki, çevremizdeki arkadaşları üye kaydettik. 2001 yılında 4688 sayılı Kanun çıktı. Hızlı bir üye kaydı gerçekleştirildi. Kısa sürede 500 üye sayısına ulaşıldı, Türkiye genelinde ilk şubeleşen yerlerden biri olundu ve 1. Olağan Genel Kurul hazırlıkları başladı.

2002 yılının bahar aylarında, İmam-Hatip Lisesine öğrenci kazandırmak için yapılacak çalışmaları istişare ve organize etmek üzere düzenlenen piknikte Numan Hoca beni bir kenara çekti ve sendika yönetiminde görev alma teklifinde bulundu. Gazetecilik tecrübem dolayısıyla Şube Basın Yayın Sekreteri olmamı istiyordu. Kabul ettim. Eğitim-Bir-Sen Kütahya Şubesi’nin 12.05.2002 Pazar günü yapılan 1. Olağan Genel Kurulu’nda Şube Basın Yayın Sekreteri olarak seçildim. Daha sonra Kütahya Şube Başkanı, Genel Merkez Genel Basın Yayın Sekreteri olarak sendikacılıkta devam edecek olan serüvenim bu şekilde Numan Hoca’nın teklifiyle başlamış oldu.

*

2003 yılının Temmuz ayında Numan Hoca, Polatlı’ya İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak atandı. 1992 yılında Polatlı’da Şube Müdürü iken Muş’a sürgün edilen, sürgünden Kütahya’ya öğretmen olarak tayin edilmek suretiyle kurtulabilen Numan Hoca, 11 yıl sonra eski dostlar tarafından adeta bir iade-i itibar sadedinde Polatlı’ya davet edilmişti. Maltepe Parkı’nda bir veda yemeği verdik, bir teşekkür plaketi takdim ettik; Numan Hoca 15 Temmuz 2003 tarihi itibariyle Şube Başkanlığı görevinden ve Kütahya’dan ayrıldı, Polatlı’da göreve başladı. Yönetim Kurulu olarak toplandık, beni Şube Başkanlığı’na uygun gördüler. Göreve başladım. Bir süre sonra Numan Hoca’yı makamında ziyaret ettik, hayırlı olsun dileklerimizi ilettik.

Numan Hoca, muktezâ-yı hâle ve muktezâ-yı makâma uyacak bir kimse değildi. Hali de makamı da olması gerektiği şekle dönüştürmek için var gücüyle çalışır, başına geleceği asla düşünmezdi. Polatlı’da da öyle yaptı. Onun davası İslam davasıydı. İmam-Hatiplerdi. Gençlikti, gelecekti.

*

Numan Hoca, Polatlı’ya hızlı bir giriş yapar. Numan Hoca’nın icraatı, sözleri Yüksek Askeri Şûra’da konuşulur. Zaman, Numan Hoca’nın duygu ve düşünce dünyasına uygun icraat ortaya koymaya çok uygun değildir. Ondan usûletle, suhûletle vaziyeti idare etmesi istenir. Bir süre sonra da Polatlı İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden alınarak Kütahya Simav’a verilir. Kütahya Simav’da resmen göreve başlar, lakin fiilen Eskişehir Çifteler İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak görevlendirilir. Bir süre Çifteler’de çalışır, Eskişehir’den gidiş geliş yapar. Nihayet İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nden istifa ederek öğretmenliğe döner.

Bir süre öğretmen olarak çalıştıktan sonra Eskişehir Ahi Evran Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürlüğüne atanır. Okulun adı Ahi Evran’dır. Hafta başı İstiklal Marşı’ndan önce güzel bir dua yaptırır, ondan sonra İstiklal Marşı söylenir ve derse geçilir. Bu birilerini rahatsız eder. Hele öğretmenler kurulu toplantısından önce Kur’an-ı Kerim okutması büsbütün çileden çıkarır. Tamtam dansı başlatılır. Numan Hoca, tekrar başa döner, Sarar Kız Anadolu İmam-Hatip Lisesi’nde Rehber Öğretmen olarak göreve başlar.

Duyduğumuzla, bildiğimizle 40 yıllık bir serencam. Numan Hoca’nın hayatı, bir Anadolu evladının kamuda, bürokraside yerli ve milli duruşunu bozmadan ayakta kalma mücadelesinin hikâyesidir. Numan Hoca, yerli ve milli duruş çerçevesinde yoklukta imtihanını yüz akıyla veren bir camianın varlıkta da imtihanı kazanmış bir ferdidir. Numan Hoca, “Kim var? diye seslenilince”, canıyla, malıyla, eşiyle, evladıyla birlikte, “sağına ve soluna bakmadan”, “ben varım”, “benim olmadığım yerde kimse yoktur” diyen bir mücadele ve mücahede insanıdır.

Hırçındır Numan Hoca. Karadeniz’in sert dalgaları gibidir. Sendikacının hırçını makbuldür. Numan Hoca atmış yaşını devirmiştir. Uslanmış mıdır? Hayır, uslanmamıştır. İçindeki cevher hâlâ kaynamaktadır. Yarın hîn-i hacette davaya kaide olması için omuz aransa, onun yorgun omzu daima hazırdır. Dava, şubatın soğuğunda donsa, temmuzun sıcağında yansa kavrulsa, onu yeniden gün yüzüne çıkaracak öz, onun ve emsallerinin yüreğindedir. Numan Hoca ve emsalleri, davanın özüdür.

Numan Hoca, bir dava delisidir. Mustafa Kutlu’nın “Ya Tahammül Ya Sefer”indeki “Dava Delisi Kerim”in müşahhas örneğidir. Numan Hoca, herkesin mâsivanın ardında perem perem dağıldığı bir vasatta, “Dava Delisi Kerim” gibi, davayı terk etmemiştir. Sonuna kadar sebat etmiştir. Biz buna şahidiz.

Yolda zahmetsizce yürüyenler, yürüdükleri yolun binbir zahmetle açıldığını bilmelidirler. “Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya” şuuruyla ‘angarya’yı, zahmeti, külfeti nimet bilerek kucaklayan öncülerdendir Numan Temiztaş.

Selam olsun.

Tüm Yazılar
Tüm Makaleler
11 Mehmet Akif İnan şiirinin imkânları
12 Taşrada sendikacı olmak ya da bir yol açıcının hikâyesi
13 Nev'i şahsına münhasır bir sendika önderi: Erol Battal
14 Mehmet Akif İnan'ın gençlik tasavvuru
15 Öğretmen Mehmet Akif İnan
16 Mehmet Akif İnan'ın şiir anlayışı ve 'vefa' beyti
17 Vefa/t yahut Eğitim-Bir-Sen'in taşra tarihi
18 Şair, mütefekkir, sendikacı Mehmet Akif İnan
19 Vefa budur