Er –ol İsmindeki telkine, ihtara, hadi diyelim ki emre, tüm benliğiyle uymuş; ‘er olma’yı son kertede yapmacıksız, sahici, tabii, kendiliğinden bir yaşama üslubu olarak kuşanmış, civanmert bir insandı.
Oğlu Talha’nın anlatımıyla, dünyanın büyük ruhlarını sofrasına davet edecek kadar onlara yakındı: Amerika’dan Malcolm X, Bosna’dan İzzetbegoviç, Mısır’dan Hasan El-Benna, Çeçenistan’dan Şeyh Şamil, Gazze’den Şeyh Ahmed Yasin, Afganistan’dan Bahattin Yıldız gelirdi. Seyyid Kutub zindandan çıkar gelirdi. Maraş’tan “7 Güzel Adam” otururdu sofraya. Hep onlarla yaşadı, hep onlardan konuştu. Rüzgârın önünde koştu. Bir kahramanlık hikâyesinden, bir destandan, tebdil-i kıyafet ederek fırlayıp gelmiş hissi uyandırırdı. Zamanın her şeyi iştahla ve hızla aşındırıp dönüştürdüğü; kişileri bir vakitler koyduğunuz yerde, meşrepte, izde, karakterde bulma ihtimalinizin giderek azaldığı bir çağda, sizi hayal kırıklığına uğratmayacak ender insanlardan biriydi. Fırtınaya kapılmak yerine fırtınayı o başlatırdı. Bazen gök kubbenin çatısına çıkar ve oradan haykırırdı. Bazen de bir zerrecik olmak için yorganının altına siner, kendisini kendisinden bile gizlerdi.
Peki, böyle bir adam sendikal mücadeleyi seçerse ne olur?
Kestirmeden bir cevapla, “Tavizsiz gerçek bir sendikacı” olur.
Ait olduğu çevrenin, koşulların ve sorunların getirdiği tehditleri en erken fark eden, fark etmekle kalmayıp analiz eden, cevap ve meydan okumak isteyenlerin karşına ilk çıkan o olurdu.
Eğitim-Bir-Sen’in kuruluşundan kısa bir süre sonra Eğitim-Bir-Sen İstanbul 1 No’lu Şube’de görev almış, sendikal hiyerarşi çerçevesinde şube yönetim kurulu üyeliği, şube başkanlığı, genel merkez teşkilatlanma sekreterliği görevlerini sırasıyla, bihakkın yerine getirmişti. Bunlardan daha önemlisi, sendikal birikim(fikir) olmadan sendikal bilincin oluşmayacağını en önce fark edenlerdendi. Sendikacılığımızın ilk kitabı “Sendikal Örgütlenme ve Eğitim-Bir-Sen”i o yazdı.
İl il, ilçe ilçe dolaşarak entelektüel birikimi, cesareti ve samimi üslubuyla Eğitim-Bir-Sen teşkilatlarının sendikal kimlik kazanmasını, teşkilat kültürünün yerleşmesi, teşkilat mensuplarının sivil bir duruşu benimseyerek, idari otorite karşısında, temsil ettikleri kitlenin talep ve beklentilerini dile getirmeleri ve haklarını korkusuzca savunmaları konusunda Eğitim-Bir-Sen’in öğretmeni, Eğitim-Bir-Sen’in gerçek liderlerinden biri olmayı başarmıştı.
Erol Battal ikili konuşmalarında bütün ahmakların başına gelen en büyük belanın, fikirlerle ilgilenmemeleri; dünyada yegâne üstünlükler olarak makam, mevki, şan, şöhret, nüfuz ve iktidarı görmeleri ve bunlarla seçkin olmayı düşünmeleri olduğunu söylerdi.
Dostluğu, arkadaşlığı ve sendikacılığı ile geride önemli izler bırakan Erol Battal, bir sendikacının aynı zamanda nasıl fikir ve aksiyon adamı olabileceğine ilişkin çok şey yaşadı, yaşattı ve yazdı:
Ama artık Erol Ağabey aramızda yok. “Ben önden gidiyorum. Siz de işlerinizi bitirip (!) gelin. Sizi bekliyorum.” dedi ebedi âleme göç etti.
Onun ardından dünya akıl almaz değişim ve dönüşümler yaşadı.
Bugün aramızda olsaydı, yazdıklarından ilhamla sendikacılığımıza, ülkemize, dünya dair ne söylerdi?