Genel Yetkili Sendika
2859 | | | 11-04-2022

Daha adil bir üniversite mümkün!

Şenol METİN
Şenol METİN

Eğitim-Bir-Sen, milletinin derin tarihi köklerinden beslenen millî, sivil bir hareket; ortak aklı arayan, tecessüm ettiren bir teşkilattır.

Rektör seçim sisteminin değiştirilmesi gerektiğine dair Şubat 2016’da yaptığımız çağrının 29 Ekim 2016’da hayat bulması ile makul bir önerinin kısa zamanda makes bulduğunu görmenin motivasyonunda çalışmalarımızı hızlandırdık. Bu motivasyon ile yaptığımız sorun tespit toplantıları, beyin fırtınaları, vizyon çalıştayları sonrasında kurduğumuz her bir cümlenin yükseköğretimin gündemi olması ise daha nitelikli çalışmalarımız için zeminimiz oldu, olmaktadır.

İlk yaptığımız sorun tespit toplantılarında üniversitenin idari personeli ile akademik personeli arasındaki iş bölümünden doğan farkı kasta dönüştüren hastalıklı zihin ile mücadele edilmesi gerektiği oldu. Ayrımcılığın idari personelde meydana getirdiği travmayı en derinden hissettik. Bu nedenle, ‘üniversite idari personeli ile akademik personeli bütündür’ vurgusu üniversite yönetimleri ile yaptığımız tüm ortak kurulların baş gündemi oldu. İdari personel ile akademik personel aynı yemekhanede yemek yiyemez iken hatta lavabolar ayrılmış iken, üç yıllık bir süreç sonrasında ayrımcılık büyük oranda giderildi. İnsani bir perspektif içselleştirildi. Artık üniversite yönetimleri sadece akademik personelin bayramını kutlamıyor, sadece akademik personele küçük hediyeler vermiyor…

Birkaç ay önce hekimlerin kurduğu sendikamsı korporatif bir yapının genel başkan yardımcısının ‘hekimlerimiz, yardımcı sağlık personeli ile aynı lavaboyu kullanıyorsa…’ diye başlayan açıklamasını okuduğumuzda ne kadar doğru bir süreç yönettiğimizi daha iyi anladık. Bu zihniyetle verdiğimiz mücadele ile ayrımcı uygulamaları sonlandırdık, ayrımcılığı akademinin gündeminden düşürmeyi başardık. Ardından, akademinin en alt kademesinde olan araştırma görevlilerinin sorunlarına odaklandık. Araştırma görevlisinin akademik hiyerarşinin en alt basamağı olmasının yanı sıra, lisansüstü eğitim nedeniyle öğrenci sorumluluğunu da taşıması, danışman hocasının, bölüm başkanının, dekanının hem amiri hem hocası olmasının oluşturduğu aşırı güç temerküzünün araştırma görevlilerinin memuriyet kimliği ile öğrencilik kimliği arasındaki rol karmaşasını aşmakta zorlanması gibi sorun alanlarına odaklandık. Kadrosunun olduğu üniversite dışında da lisansüstü eğitimine devam edebilmesi için verdiğimiz mücadeleler, araştırma görevlilerinin görev tanımında olmayan özel işler verilmemesi için yaptığımız uyarılar farkındalık üretti. Bazı sorun alanları olsa da büyük oranda bu sorunun da çözüldüğünü görmek sevindiricidir.

2018’den itibaren iş güvencesi olmayan 50/d statüsünde istihdamın benimsenmesi bir kriz üretse de sendika olarak gösterdiğimiz güçlü refleks ile sorunun farkındalığı sağlanmış, çözüm için çalışmalara başlanmıştır. Bu alandaki en önemli sorun araştırma görevlilerimizin öz güven parçalanmasının yol açtığı tedirginliktir. Örgütlü davranış kapasitesi yoksunluğudur.

Akademik yükseltilme yönetmeliklerinin üniversite yapısı ile uyumlu olmayan kriterler üzerine yaptığımız çalışmalar akademik kamuoyunda büyük ilgi uyandırdı, pek çok üniversite eleştirilerimizden yararlandı. Bu da göstermektedir ki akademi, doğru karar alma kapasitesini geliştirmek için Eğitim-Bir-Sen gibi ortak akıl platformlarına muhtaçtır.

Üniversite rankinglerinde yönetmeliğin bir kaldıraç olarak kullanılmak istenmesine dair eleştirilerimiz etkili oldu. Kıstasların erişilmesi güç bir şekilde belirlenmesine tepki gösterdik. Bir üniversitemizde yaptığımız simülasyonda, senatonun 61 üyesinin (ki tamamı profesör unvanlı akademisyenlerimizdir) 43’ünün bu üniversiteye doktor öğretim üyesi olarak atanamadığı tespitimiz büyük yankı uyandırdı. Senatörün, profesör unvanlı bir akademisyen olarak sahip olmadığı nitelikleri doktorasını yeni bitirmiş bir bilim insanından istemenin ürettiği etik ve meşruiyet problemine dikkat çektik.

Akademik yükselme yönetmeliklerindeki kriterlerin ağırlıklı olarak yayın merkezli olduğunu, araştırmacı akademisyen yeterliliklerini kısmen ölçebildiğini, hâlbuki akademisyenlerimizin görevlerinin yüzde 90’ına yakınının öğretimsel alana ait olduğunu ve bu yönetmeliklerin bu alana ait bir ölçmeyi içermediğine dair eleştirilerimizi akademik kamuoyunun gündemine sunduk. Bu alanda hâlâ bir çalışma olmasa da farkındalık oluşmuş durumda.

Yayını merkeze alan yönetmeliğe yönelik eleştirilerimiz sonrasında patent, inovasyon, proje gibi başlıklar da yönetmeliklere girmeye başladı.

Çalışmalarımızda araştırma görevlisi, öğretim görevlisi gibi kadrolarda çalışan genç bilim insanlarımızın doktorasını bitirdikten sonra öğretim üyesi kadrolarına atanmasındaki kadro sorununa dikkat çektik. Cumhurbaşkanlığının 2022/28 sayılı kararı ile öğretim üyeliğine geçişte kadro kısıtının kaldırılmasını üç yıl öncesinden önermiş olmanın haklı gururunu yaşadık. Böylece genç bilim insanlarının kadro arama sorunu büyük oranda çözüldü. Şimdi ise bir sonraki aşamaya geçmek gerektiğini ifade ediyoruz. Üniversite içi öğretim üyesi atamalarında ilan prosedürünün kaldırılmasını, üniversite dışı ilanlarda ise kişi tanımlı ilanın engellenerek sadece ve sadece bilim alanı tanımlamaların olduğu açığa ilan olarak bilinen sistemin tesis edilmesi gerektiğini söylüyoruz.

Tüm Yazılar
Tüm Makaleler
1 Üniversitede kararlar ortak akılla alınmalıdır
2 Daha adil bir üniversite mümkün-2
3 Daha adil bir üniversite mümkün!
4 PISA skorları bağlamında öğretmenin statüsü ile eğitim kalitesi
5 Sınav sonuçları üzerine üniversite reformunu düşünmek
6 Toplu Sözleşme alın teri meselesidir
7 Üniversiteler kendi yöneticisini yetiştirebilmelidir
8 Araştırma üniversitesi: Hayal mi, imkan mı!
9 Revizyon, reform yol ayrımında yükseköğretim kanunu
10 İstanbul Sözleşmesi nedir, ne değildir